31 Mayıs 2008 Cumartesi

Euro 2008 İçin Bira Seçenekleri #2

Saçmalama Aziz Yıldırım!

Emre'nin transfer haberini, iki Fenerbahçeli arkadaşımla birlikteyken aldım. Oyunculuğu, bonservisine ödenen para ve alacağı maaş konusundaki spekülasyonlara kesinlikle karşıyım. Sezon başı 20 maçı zor geçmiştir, evet doğru ama bu kalitede bir futbolcu ancak bu fiyata Turkcell "Super" Ligi'nde oynuyor.

Gelelim asıl konuya; Fenerbahçe taraftarı bu transferden hoşnut mu değil mi bilemem. Fenerbahçe taraftarının genel görüşünü yansıtan bir yer olduğuna inanmadığımı daha önce de belirtmiştim. Özellikle de taraftar forumlarının. Maldonado'yu 250 dakika kadar seyredip, ıslıklayan stadyum eşrafı da genel fikri yansıtıyor olamaz herhalde. Ya da ben kabullenmek istemiyorum bu durumu. Emre transferi bence doğru transferdir, Galatasaray'da 4 yıl oynaması O'na karşı bir tavır takınmayı gerektirmez. Kendisini sevimsiz kılan, maç içindeki oyun dışı agresifliği, rakip ve hakemle oynaması da tam Fenerbahçe'nin ihtiyacı olan şeyler. Yıllardır, saha içinde ensesine vur, lokmasını al tarzında bir futbolcu kadrosuyla mücadele ediyor Fenerbahçe. Dönen bir takım dedikodularla kapatalım bu post'u. Fatih Terim'in Fenerbahçe teknik direktörü olacağı söyleniyor. Bu konuyla ilgili tavrımı şimdiden açıklayayım (kimin umrundaysa): Maça gelmem, forma almam, taraftar kartı üyeliğimi yenilemem. Yalanlamayı bir an önce yaparsanız seviniriz Aziz Bey.

30 Mayıs 2008 Cuma

Euro 2008 Muhtemel 11'ler #2 - Hollanda

Hollanda, kaç yıldır turnuvaların en iyi hücum kadrosuna sahip acaba? Ve kaç yıldır bu hiçbir işlerine yaramıyor. Bu yıl, her zamankinin aksine, non-dutch futbolseverlerin büyük bir bölümü onlara şans vermiyor artık. Haksız da sayılmazlar, zira gruplarında iki önemli "takım" var. Hollanda'nın 11'i, büyük olasılıkla, dün akşam son hazırlık maçında karşılaştıkları Danimarka maçının kadrosuyla aynı olacak. Bu kadro, ceza sahası önünde sürekli hareketli olarak gezinen ve sayısız kısa pas yapan bir hücum gücüne sahip. Ama defansı, Bendtner'le bile başa çıkamayacak bir karakterde. Aynı Türkiye defansı gibi, rakip forvetlerin ar(k)asında fink attığı bir yapıda. Orta sahada direnci artırmak için de Zeeuw, Engelaar ikilisini beraber kullanmaları pek çare gibi görünmüyor bu dağınık hale.

Sneijder, oyunu son yıllarda kimsenin yönlendirmediği kadar iyi yönlendiriyor oyunu. Robben ve van der Vaart da, van Nistelrooy'un iki uydusu gibi yörüngesinde geziyor. Hücumda en büyük avantajları da, Sneijder'le birlikte oluşturdukları bu dörtlünün yakınlıkları. Özetlersek; Hollanda'nın defansının kötülüğü, hücumunun iyiliğinden daha yüksek seviyede, İtalya ve Fransa'yla uğraşabilecek bir takım bütünlüğüne de sahip değiller. Oyun içinde türlü formasyona dönüşen dizilişlerini yanlış şekillendiriyor olabileceğim gerçeğini kabul ederek... Muhtemel 11:
Hollanda (4-2-3-1)

1- van der Sar
2- Ooijer, 4- Mathijsen, 3- Heitinga, 5- van Bronckhorst
6- de Zeeuw, 8- Engelaar
11- Robben, 10- Sneijder, 23- van der Vaart
9- van Nistelrooy

12. Adam
7- van Persie

Not: van der Vaart yerine van Persie'nin oynaması durumunda, 1'den 11'e kadar olan forma numaralarıyla müthiş bir nostalji yaşatacak Hollanda.

29 Mayıs 2008 Perşembe

Ankaraspor'da 2. Kocaman dönemi

Lig Tv'deki haberin başlığı bu şekilde. Devamında da Ankaraspor'un teknik direktör Aykut Kocaman ile 1 senelik anlaşma yaptığından bahsediliyor. Haber yeni değil, bir kaç günü var. Aykut Kocaman 2 sezon önce bu takımın başına gelmişti, genç ve yeni isimlerden bir takım kurdu, ilk sene iyi kötü ligde kalmayı başardılar, özellikle Trabzon maçları olmak üzere sükse yaptıkları maçlar da olmadı değil. Geçtiğimiz sezon ne Ankaraspor ne de Kocaman için iyi bir sene geçtiği söylenemez. Henüz daha ilk yarı bitmeden görevinden istifa etmişti Kocaman.

Haberde asıl irdelenmesi gereken, Futbol Şube sorumlusu Ahmet Gökçek'in sarfettiği sözler. Kısaca, Aykut'un futbol bilgisinden çok insanlığından dem vurmuş. 'Geçen sene bir hata ettik, kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz' diyor. Bir ve birden fazla kulübü bir çok kez dolaşmış teknik direktörler klasmanında 1 numarada olduğumuz aşikar olduğundan, bu kez bir teknik direktörün değil, bir kulubün 2. bir şans istemesi farklı olan. Alışık olmadığımız bir durum. Ankaraspor'un bu kararlı tutumuna alkış tuttuğum gibi, madem böyle dirayetli bir duruşa sahipsiniz , o hatayı neden yaptınız demekten de kendimi alamıyorum.

Son olarak Aykut hoca hakkında bir kaç şey karalayayım. Çocukluğumuzda taraftarı olduğumuz takımla özdeşleşen idollerimiz vardır ya hani, benim de idolüm Aykut Kocaman'dı. Her Fener'li ufaklığın idolü olan Rıdvan'ı saymıyorum zaten, ayıp olur. Cimnastik temelli olmasındandır belki, sahada bu kadar kıvrak hareket eden, bu kadar şık duran bir forvet gelmiyor aklıma. Hami topa vurmak için 100! metre açılırken Aykut'un topa bir kez abandığına şahit olmamışımdır. O, sarsılmaz karakteriyle, düzgün insanlığıyla, tertemiz vicdanıyla tüm kamuoyunun kalbini fethetmiştir. Yolun açık olsun Aykut hoca! Formasını terlettiğin takımın başında görmektir seni dileğimiz...

anekdot: Gazeteci Barış Tut'un kaleminden bir de Aykut Kocaman biyografisi mevcut. Kitabın ismi "Kocaman bir adam".

10 Numara Adamdınız!

8 yılda neler değişmiş, kimler gitmiş kimler gelmiş. Euro 2008 için 23 kişilik kesin kadrolar forma numaralarıyla birlikte açıklandı. İlk dikkatimi çeken de, 10 numarayı alanların sönüklüğü. Acaba özel futbolcu devri mi kapandı, 10 numaranın cazibesi mi azaldı? Formaların 2000 yılındaki sahipleriyle yarışamayacak olsalar da, aralarında hakedenler de yok değil. Ama kurunun yanında yaşı da yakıp, hepsini sıralıyoruz.

Almanya: Lothar Matthaus - Oliver Neuville
Fransa: Zinedine Zidane - Sidney Govou
İtalya: Alessandro Del Piero - Daniele De Rossi
Hollanda: Dennis Bergkamp - Wesley Sneijder
Portekiz: Rui Costa - Joao Moutinho
İspanya: Raul Gonzales - Cesc Fabregas
Romanya: Georghe Hagi - Adrian Mutu
Türkiye: Sergen Yalçın - Gökdeniz Karadeniz
Çek Cumhuriyeti: Jan Koller - Vaclav Sverkos
İsveç: Jorgen Pettersson - Zlatan Ibrahimovic

Euro 2000'de olmayan, ancak Euro 2004'te mücadele eden ve bu turnuvaya da katılacak 4 takımda ise durum şöyle:

Yunanistan: Vassilios Tsiartas - Georgios Karagounis
Rusya: Aleksandr Mostovoi - Andrei Arshavin
İsviçre: Hakan Yakın - Hakan Yakın
Hırvatistan: Niko Kovac - Niko Kovac

Euro 2000 - Team of the Tournament

Toldo

Thuram - Cannavaro - Blanc - Maldini

Figo - Vieira - Davids - Zidane

Totti - Kluivert

eternal sunshine of the spotless mind

FROM CHARLES RIVER SCENE

Clementine steps out onto it. Joel follows nervously.


CLEMENTINE

Don't worry. It's really solid this time of year.
JOEL
I don't know.


She takes his hand and he is suddenly imbued with confidence.


JOEL

This is so beautiful.

She squeezes his hand.

CLEMENTINE

Isn't it?

She runs and slides on the ice. Joel is by himself now.


JOEL

I don't know. What if it breaks?
CLEMENTINE
What if?

Clementine lies on her back and stares up at the stars. Joel
is paralyzed. He looks back at the shore.

JOEL

I think I should go back.
CLEMENTINE
Joel, come here. Please.

He hesitates then gingerly makes his way over to her. She
reaches for his hand and gently pulls him down. He lies on his back beside her, their bodies touching. He wants to turn to her, but out of shyness, doesn't. She holds his hand. They look up at the stars. She smiles, doesn't say anything and snuggles closer to him.

JOEL

Listen, did you want to make love?
CLEMENTINE
Make love?
JOEL
Have sex. Y'know --
CLEMENTINE
Oh, um...
JOEL
Because I just am not drunk enough or stoned enough to make that happen right now.
CLEMENTINE
That's okay. I --
JOEL
I'm sorry. I just wanted to say that. This seems like the perfect romantic exotic place to do it and --
CLEMENTINE
Hey, Joel --
JOEL
-- and I'm just too nervous around you right now.
CLEMENTINE
I'm nervous, too.
JOEL
Yeah? I wouldn't have thought that.
CLEMENTINE
Well, you obviously don't know me.
JOEL
I'm nervous because I have and enormous crush on you.

She smiles up at the sky.

CLEMENTINE

Show me which constellations you know.


28 Mayıs 2008 Çarşamba

Roland Garros 2008 - 3. Gün


Roland Garros bu sene bereketli! başladı. Turnuvanın 3. günü de yağmurdan nasibini aldı. Toplam 20 civarı maç yağmur sebebiyle tamamlanamadı. Ki bunlardan birine ben de şahit oldum. Akşam Eurosport karşısına geçtiğimde , Nadal-Bellucci maçı henüz başlamıştı. İki solak oyuncunun zevkli geçmeye namzet maçında skor henüz 1-1 iken yağmur yüzünü gösterdi ve turnuva, günü noktalamış oldu. Ben de ağız tadıyla bir maç izleyememenin sıkkınlığıyla çareyi zappingte buldum.

Tamamlanan maçlarda tek süpriz 13 numaralı seribaşı İspanyol Juan Monaco'nun İsveçli Robin Soderling'e (ATP sıralamasında 44 numarada) 3 sette mağlup olmasıydı. Federer, Davydenko, Kuznetsova maçlarını zorlanmadan aldılar. Ayrıntılı maç bilgileri buradan öğrenilebilir.

Beko Basketbol Ligi 2008 Final Serisi

Final serisinin 2. maçı sonunda Fenerbahçe, Telekom karşısında 2-0 öne geçmiş durumda. Serinin ilk maçını salondan, ikinci maçını da TV karşısında izleyen biri olarak, Fenerbahçe'nin geçen sene Efes'e uyguladığı tarifeyi bu sene Telekom'a uygulamaması için hiçbir sebep olmadığını düşünüyorum. Yani Fener bu seriyi 4-0 ile geçerse hiç sürpriz olmaz. Keza yarı finalde Telekom'un Beşiktaş'ı rahat geçmesi bir nevi süpriz idi. Gerçi son 2 aydır (özellikle final eight yarı finalinde GS'a elenmesi sonrası) Beşiktaş takımında gözle görülür bir düşüş vardı. Bundan iyi yararlandı Telekom ve kendisini finalde buldu. İlk maç ile ilgili sevindirici olan, pazar günü olmasının etkisiyle Abdi İpekçi'nin full çekmesiydi. Taraftar özlenen bir organizasyonla geçirdi maçı ve Rasim'in son saniyelerdeki 3'lüğüyle 100'lük bir şölen oldu.

2. maça bakacak olursak, ilk maçtan daha dirençli daha istekli bir Telekom vardı sahada. Keza Fener'in de ilk maçtaki istek ve arzusundan eksik kalır bir yanı yoktu. Ancak bu sefer El Amin sazı eline aldı Telekom'da ve skor yükünü sırtladı. 3. çeyreğe kadar kafa kafaya ve Solomon-El Amin düellosu şeklinde geçen maçta, tartışılır bir hakem kararıyla rüzgar Fener'in lehine döndü. Telekom'un tüm basket otoritelerince kabul edilen en büyük artısı olarak görülen çift point-guard'lı takım kurgusunun diğer başrolündeki Tutku Açık, hakemlere yaptığı agresif! itirazlar sonucu diskalifiye edildi. Hakemler'in ortaya koymak istediği otoriteye lafımız yok. Lakin yoğun bir sezon geçmiş, takımlar finale gelmiş, tüm becelerini, taktiklerini, arzularını ortaya koyuyorlar.Neden? Elbette şampiyon olmak için, bundan normal bundan olağan birşey de olamaz. Bu noktada artık hakemlerin böylesi itirazlarda daha müsamahalı davranmaları gerektiğine inanıyorum. Tutku, kendisine faul yapıldığı itirazıyla hakeme doğru koştu ve el kol hareketleri eşliğinde birşeyler söyledi. Akabinde teknik faulü aldı. Buna lafımız yok, doğrusu bu. Ancak hemen sonrasında hakemlerin üstüne doğru yürürken, hakemler ikinci teknik faulü verip diskalifiye ettiler Tutku'yu. Fiili bir teması olmadı Tutku'nun, küfür etmiş gibi bir hali de görünmüyordu TV'den. Dolayısıyla diskalifiye kararı ağır oldu diyorum.

Seri'nin 3 ve 4. maçları Ankara'da oynanacak. 3. maç Cuma günü. NTV maçları ıskalamıyor.
Henüz Telekom adına birşey bitmiş değil elbette, ancak önümüzdeki maç çok çok önemli. O maçı Fener alırsa bu işin adı konur, bir 4'lük tarife daha gelir. Kısa bir ekleme; Dün maçı izlerken, Telekom'un seneye Atatürk Spor Salonunu kendi salonu haline getireceğini, diğer müsabakalar için başka bir salon projesinin olduğunu öğrendim. Hayırlısı olsun.

Gökdeniz, Bir Saniye Bakar mısın?

Bizim federasyon, sporcular, teknik heyet, basın ve halk biliyoruz ki bayılır şampiyonluk naraları atmaya. İnanmak başarının yarısıdır ya hesapta, matematiksel olarak yol katetmek gibi algılanıyor sanırım sallamak. "İnanma" ya kesmeyelim gerçi cezayı bu denklemde. Başarı anlayışı asıl eleştirilmesi gereken. Bakalım dünyanın en büyük bahis şirketlerinden ikisi, turnuvada bizim ve diğer takımların şampiyonluk şansını nasıl görüyor. Ha bu arada, bence bu turnuvada Türkiye için başarı, gruptan çıkabilmektir, onu da belirteyim.

William Hill

Grup A

Portekiz 8,00

Çek Cumhuriyeti 13,00

İsviçre 23,00

Türkiye 41,00

Grup B

Almanya 5,00

Hırvatistan 13,00

Polonya 41,00

Avusturya 101,00


Grup C

İtalya 8,00

Fransa 8,50

Hollanda 13,00

Romanya 41,00


Grup D

İspanya 6,50

Yunanistan 23,00

İsveç 29,00

Rusya 29,00


BWin

Grup A

Portekiz 8,50

Çek Cumhuriyeti 19,00

İsviçre 34,00

Türkiye 51,00

Grup B

Almanya 4,75

Hırvatistan 15,00

Polonya 67,00

Avusturya 81,00


Grup C

İtalya 7,00

Fransa 8,50

Hollanda 13,00

Romanya 41,00


Grup D

İspanya 7,00

Rusya 21,00

Yunanistan 26,00

İsveç 34,00


27 Mayıs 2008 Salı

Deplasmandayım...5 Dakkaya Dönerim!

Liverpool'un yeni stadyum projesi Stanley Park hakkındaki gelişmeleri araştırırken Britanya'nın en yakın derbi deplasmanlarıyla ilgili şeyler öğrenmiş oldum. Paylaşmadan duramadım. Yapımına henüz başlanmamış Stanley Park, ezeli rakip Everton'ın Goodison Park'ına ne kadar yakın, aşağıdaki fotoğraftan görebilirsiniz. Kırmızıyla işaretli alan Stanley Park'ın yapılacağı yer. Ama bunlar birbirine en yakın olan iki stat olamayacaklar.

Aşağıdaki fotoğraf İskoçya'nın Dundee kentinden. Soldaki stadyum, Dundee FC'nin kullandığı 12.000 kişilik Dens Park. Sağdaki ise Dundee United'ın 14.000 kapasiteli Tannadice Park'ı.

İngiltere sınırlarında en yakın iki rakip stat ise Nottingham'da. Alttaki fotoğrafta en yukarıda yer alan Meadows Lane, Notts County'nin maçlarını oynadığı 20 bin kişilik stadı. Nehrin ayırdığı diğer kıyıda bulunan 30 bin kapasiteli The City Ground ise Nottingham Forest'a ait. Bu ikisi yetmezmiş gibi, biraz daha aşağıda bir stat daha görüyorsunuz ki, o futbol amaçlı kullanılmıyor. Orası, Nottinghamshire County Cricket Club'ın evi, 15 bin kişilik Trent Bridge.

Euro 2008 Muhtemel 11'ler #1 - İspanya

Kağıt üzerinde turnuvanın oyun görüşü en yüksek, en zeki ve ayağa en iyi pas yapan, özetle en iyi orta sahasına sahip İspanya (Bana 10 tane Quaresma+Ronaldo verseniz, Iniesta+David Silva'ya değişmem açıkçası). Aragonés de elemelerin son maçlarında tek santraforla oynayarak, bu özel oyuncuların tamamından maçın başında yararlanarak başlamıştı. Doğrudur değildir orası bilinmez ama bu durumun devamının David Villa'yı benchte tutacağı kesin. Bir başka problem de, o dönemde sakat olan Xabi Alonso'nun şimdi kadroda olması. Senna, takımın defansif anlamda sigortası olacağından kesilmesi zor ve defans yapmayı bilen ancak son derece yumuşak oyuncuların arkasında bir zorunluluk. İspanya'nın başarısını büyük olasılıkla bu orta sahanın, oyunun iki yönünü nasıl bir dengede oynayacağı belirleyecek. İtalya ile oynanan hazırlık maçında, rakip kalede çoğalmakta zorlanmışlardı. Hücum performansları, görecekleri savunma direnciyle ters orantılı değişecek gibi görünüyor. Geri 4'lüsü birbirini tanıyan ve sık sık birlikte oynamış oyunculardan kurulu olacak İspanya'da, Ramos ve Puyol'un zaman zaman yer değiştirebilceği notunu ekledikten sonra...Muhtemel 11:

İspanya
(4-1-4-1)

1- Casillas
15- Sergio Ramos, 5- Puyol, 4- Marchena, 12- Capdevilla
19- Senna
6- Iniesta, 8- Xavi, 10- Fabregas, 21- Silva
9- Fernando Torres

12. Adam
7- David Villa

Not: Fabregas'ı 10 numarayla seyretmek ayrı bir zevk olacak.

26 Mayıs 2008 Pazartesi

En İyi Yönetmen

Gündem yoğun ama bundan daha önemli bir gelişme yok. Bir gün önce gerçekleşen Eurovison'a gösterilen ilginin acaba kaçta kaçı, Cannes'a gösterildi çok merak ediyor insan. Öncelikle NTV'ye teşekkür etmek gerekli. Festivalin ödül törenini canlı yayınlayabilmek adına, Fenerbahçe Ülker - Türk Telekom maçının 17:00'de oynanmasını sağlaması bile takdire şayan.

Bu başarı bir sürpriz değil. Asıl başarı da aslında burada. Nuri Bilge Ceylan'ın son filmi "3 Maymun"un en az bir ödül alacağı sonuçlar açıklanmadan belliydi. Açıkçası, filmin ödül almasındansa Nuri Bilge Ceylan'ın ödüllendirilmesini daha çok istiyordum ve bu gerçekleşince de çok büyük mutluluk duydum. 2008 yılı bittiğinde, kaç yerde yılın önemli olayları arasında görebileceğiz acaba bu büyük ödülü.

25 Mayıs 2008 Pazar

Roland Garros 2008

Fransa Açık Tenis Turnuvası nam-ı diğer Roland Garros bugün oynanacak maçlarla start alıyor. Grand Slam turnuvaların toprak kort konseptli tek turnuvası olması bakımından önem arz etmekte. Son 3 sezonun erkekler şampiyonu Rafael Nadal. Son 15 seneye bakacak olursak, İspanya'dan 8, Brezilya'dan 3, Arjantin'den se 1 şampiyonluk çıkmış. 15 şampiyonun 12'si Latin kökenli. Bunların arasına sadece Agassi, Kafelnikov, Muster girebilmiş. Agassi 99 yılında duygusal bir finalle ilk ve tek Fransa Açık şampiyonluğunu kazanmıştı.

Bu sene şampiyonayı renkli kılacak olan, (Nadal-Federer rekabeti dışında) bu turnuvada 3 kez şampiyonluk yaşamış (1997-2000-2001) Gustavo Kuerten'in tekrar oynayacak olması. Kuerten (nam-ı diğer Guga) son şampiyonluktan sonra uzun süre kalçasındaki sakatlık sebebiyle tenis dünyasından uzak kalmıştı. Son bir senedir türlü ufak tefek turnuvalara katılıp kendisini denedi. Roland Garros organizasyon komitesi de, şampiyonluk yaşadığı yıllarda Fransız'ların gönlünü fetheden bu sempatik ve renkli kişiliğe jest yapıp, kendisine wild-card (ATP sıralamasında yeterli düzeyde olmadığı zamanlarda verilen özel davetiye) hediye ederek turnuvadan mahrum bırakmamıştı. Açıkcası son kurşunlarıyla neler yapabilecek Guga ben de merak etmiyor değilim. O eşsiz gülüşüyle kortları renklendireceği kesin.

22 Mayıs 2008 Perşembe

Luzhniki 2008

tenise veda eden efsaneler -2-

- 3 Avustralya Açık, 1 Wimbledon, 1 Amerika Açık olmak üzere toplam 5 Grand Slam şampiyonluğu. 7 Grand Slam ikinciliği.
- Faal tenisçiler içerisinde en çok tekler şampiyonluğu ve toplam para ödülü kazanan 2. tenisçi.
Tüm zamanların en çok para ödülü kazanan 4. tenisçisi.
- 1997 Avustralya Açık şampiyonluğuyla tarihin en genç Grand Slam şampiyonluğu ünvanı. Yine aynı tarihlerde 1 numaraya yükselen en genç oyuncu oldu.
- 1997-2001 yılları arası tam 209 hafta 1 numara kaldı.

Yukarıdaki kısa ama görkemli kariyer Martina Hingis'e ait. Gönül onu bu başlık altındaki bir yazıda görmek istemezdi elbet, fakat ne yazıkki 2002 yılında vuku bulan ve gitgide kronikleşen o bilek rahatsızlığı sebebiyle 2006 yılına kadar kortlardan uzak kalmıştı kortların prensesi. 2006'da oynadığı Avustralya Açık çeyrek finali, eski günlerine dönme sinyalleri vermişti belki ama bir daha o parlak oyununu oynayamadı. Son olarak 2007 yılı sonlarında, doping testlerinde kokain kullandığına dair bulguların çıkması sebep gösterilerek 2 yıl kortlardan uzaklaştırma cezası almıştı. Bu karar üzerine sert çıkış yaparak tenisi bıraktığını açıklamıştı Hingis.

Son kısımda biraz hissi davranmak istiyorum. Yaklaşık 20 yıldır tenis izlerim, popüler olan olmayan bir çok tenisçiyi sevdim, hayran oldum ancak sadece 2 idolüm vardır. Bunlardan biri Martina Hingis'tir. Diğeri ise biraz garip olacak belki ama bu camiada pek adı sanı duyulmamış Alberto Berasategui'dir. Bunun neden böyle olduğunu ayrı bir başlık olarak post etmeyi tercih ediyorum ve dönüyorum Hingis'e. Profesyonel olduğu 14 yaşından henüz bir sene önce gençlerde şampiyon olduğu Wimbledon'da gözüm takıldı ona ve bir daha da hiç ayrılamadım. TV'de maçını görüp te çılgınlar gibi sevindiğim, heyecanlandığım başka şahıs yoktur. O benim için idoldür. Power tenisin camiaya bomba gibi düştüğü (bknz. Williams kardeşler) yıllarda şampiyonlukları domine etmek, 4 sene kesintisiz 1 numarada kalmak her babayiğidin harcı değil. Her an çirkefliğe dönüşebilecek sempatik tavırları, saha içi ve saha dışı şımarıklıkları, rakiplerine kortu dar edecek oyun zekası beni ona bağlayan etkenlerden. Tenisin sadece iyi servis ve kol gücü olmadığını, oyun bilgisi ve öngörüsünün akılla birleşip nasıl fantastik sonuçlar verdiğini gördüm hep onun oyunlarında. Haziran ayında Liverpooldaki bir turnuvada boy göstereceği söylentileri dolaşmakta ajanslarda. Ama tüm bunlar içimdeki burukluğa bir nebze şifa olamıyorlar. Doyamadım onu izlemeye, doyamam da. 2 numaralı fotoya bakar bakar dururum artık, elindeki ayıcık ile özdeşleştirip kendimi...

anekdot: WTA Tour'un son 30 yılın en önemli maçı seçtiği, Hingis'in Steffi Graf'la oynadığı o efsanevi 99 Fransa açık finalini unutmak mümkün değil. Biraz nostalji ile bitirelim.

21 Mayıs 2008 Çarşamba

tenise veda eden efsaneler -1-

"It's a great day in my life, I believe that you can call it that. I'm here today to announce to you that I am putting a definitive end to my tennis career. I know that it is a shock for many people and a surprise, but for me it's decision I've thought about for sometime now. It is not a decision which I made because of a simple defeat in Berlin. I've thought about it in my head for sometime, for a few months already, since the latter month of 2007. It's an end to a beautiful adventure."

2000'li yılların tartışmasız en başarılı bayan tenisçisi Justine Henin'in kısa bir süre önce tenisi bıraktığını açıkladığı basın toplantısından baş alıntı. Tenisi bırakmaya karar vermesinin, Berlin'deki son basit yenilgiyle ilgisi olmadığını, bu konu hakkında zaten 2007'nin son aylarından itibaren kafa yorduğunu belirtiyor başarılı tenisçi. Dikkatimi çeken paragrafın başlangıç ve sonu oldu aslında. 'Hayatımda büyük bir gün' ile başlıyor ve 'Güzel bir macera için başlangıç' diye bitiriyor. Yani hayatından memnun.

Henüz 26 yaşında. Bir diğer efsane Navratilova'nın 90'ların başında bıraktığı tenise 2000 yılında 44 yaşındayken tekrar geri döndüğünü (çiftler müsabakalarında mücadele etmiş olsa dahi) düşünürsek çok ama çok erken bir dönem bu ayrılık kararı için. Belli belirgin kalıcı bir sakatlığı yok, kocasından boşanıp anne babasıyla da durumu düzelttiği günden bu yana mental probleminin de olmadığını düşünüyorum. Belki de sağlıklı olan karar budur onun nezdinde. Biz tenissever izleyici gözüyle bakıyoruz elbette. O 90'lı yılların şaşalı tenis karakterlerine özlem duyduğumuzu ve şimdilerde elde avuçta olanlara da gözlerimizin erken kapanacağını düşünürsek normal bir bakış açısı bu. Ben Henin'i kortta güçlü olarak bilirim, öyle de gördüm hep. İstatistikler mühim değil, herşey ortada zaten. 7 Grand Slam kazanmış, almadığı zadece Wimbledon. Ben onun korttaki kararlı duruşunu, azmini, öldürücü tek el backhand'lerini özleyeceğim.

Eski Transfer Politikaları, Yeni Transferler

Liverpool'la başlayalım. Onları Premier League'in kaybedeni olarak nitelemek yanlış olmaz. Sürekli olarak diğer 3'lüye yetişme çabalarıyla geçen yıllarda Şampiyonlar Ligi'ndeki yakaladıkları başarılarla, her yıl daha umutlu başlıyorlar EPL'e. Ama nasıl? Benitez göreve geldiğinden beri her yıl kadroyu genişletmek amacıyla bonservissiz transfer yapıyor. İlk sezonunda 33'lük Pellegrino'yu getirmişti bu yolla. İkinci sezonunda ise Zenden'i. 2006-07 sezonu başında Fabio Aurelio, 2007-08'de Voronin, önümüzdeki sezon için ise Philpp Degen takıma bedelsiz dahil edildi. Rotasyonun en iyi uygulayıcılarından biri olan Rafa için geniş kadro önemli ama top-class'a yaklaşamayan, vasatın biraz üzerinde oyuncularla bunu uygulamayı denemesi kesinlikle intihar. Bu kafayla EPL şampiyonluğu hayal etmesin kimse.

Londra'da ise iki farklı anlayış hakim. Arsenal'in son 5 yılına baktığımızda, 25 yaşın altındaki futbolcular için verilen 10-15 milyon euro civarında transfer bedelleri (Rosicky, Eduardo, Hleb, Adebayor) ile yaklaşık 3-7 milyon euro arası bedellerle yapılan daha genç yaştaki futbolcu transferlerinin (Sagna, Denilson, Eboue, Clichy, Senderos) karışımı üzerine kurulmuş bir yapı görülüyor. Wenger, bu yıl için yüksek bütçeyi Samir Nasri'ye ayırmış ve transfer 15 milyon euro gibi bir rakama bugün yarın bitiyor.

Chelsea ise, takımda bir eksik gördüğü anda hemen 20 milyon euro'yu sıkıştırıyor oraya. Hiç geçmişe gitmeye gerek yok, geçen sezon başında Malouda'yı ve daha devre arasında yaklaşık bu rakama Anelka'yı alarak politikalarını ortaya koymuşlardı. Sezon içinde Belletti ve Ferreira'dan da verim alamayınca da, sezon biter bitmez Porto'ya başvurdular. Porto da, ilginçtir ama insafa gelmiş Ferreira'yı verdiği paraya (yine aşağı yukarı aynı rakam) Chelsea'ye vermiş Bosingwa'yı.

Sir Alex'den ise şimdilik bir hareket yok. Bu akşam oynanacak Şampiyonlar Ligi finalinden sonra karar verecek herhalde paraları nerelere akıtacağına. Ama kendisini tanırız az çok, ne de olsa elinde büyüdük. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da orta sahaya bir takviye yapacaktır. Giggs ve Scholes'un yerlerini doldurma çalışmalarına çoktan başlamıştı ve bunu halletmişti de. Şimdi derinlik için Wigan'dan Valencia veya Palacios'tan birini kadroya dahil edebilir. Tabii, bir sonraki jenerasyonun ilk transferi 15 yaşındaki Jeremy Helan'ı saymıyoruz.

20 Mayıs 2008 Salı

Luzhniki 1999

Yarın gece, Şampiyonlar Ligi finaline evsahipliği yapacak Luzhniki Stadyumu; 1999 yılı Mayıs ayında, Marsilya ve Parma takımlarını UEFA Kupası finali için ağırlamıştı ve maç Parma'nın 3-0 üstünlüğüyle sona ermişti. İşte, o Parma dün küme düştü.

Düşen gerçekten de o Parma mı acaba? Şöyle bir hatırlayalım o finali kazanan kadroyu.

1-Gianluigi Buffon
21-Lilian Thuram 6-Nestor Sensini (c) 17-Fabio Cannavaro
7-Diego Fuser, 8-Dino Baggio, 15-Alain Boghossian, 24-Paolo Vanoli
11-Juan Verón
20-Enrico Chiesa , 9-Hernan Crespo

Sonradan Oyuna Dahil Olanlar;
18-Abel Balbo
23-Stefano Fiore
10-Faustino Asprilla

18 yıl süren Serie A ve Avrupa macerası sona erdi. Tarihinde hiç lig şampiyonluğu görmeden bu kadar popüler olabilen tek kulüp olarak kalacaktır Parma. 18 yılda aldığı kupalarla beraber veda ediyorum İtalyan sevgilime.

UEFA Kupası: 2 (1994-'95, 1998-'99)
Kupa Galipleri Kupası: 1 (1992-'93)
UEFA Süper Kupası: 1 (1993)
İtalya Kupası: 3 (1991-'92, 1998-'99, 2001-02)
İtalya Süper Kupası: 1 (1999)