22 Mayıs 2008 Perşembe

tenise veda eden efsaneler -2-

- 3 Avustralya Açık, 1 Wimbledon, 1 Amerika Açık olmak üzere toplam 5 Grand Slam şampiyonluğu. 7 Grand Slam ikinciliği.
- Faal tenisçiler içerisinde en çok tekler şampiyonluğu ve toplam para ödülü kazanan 2. tenisçi.
Tüm zamanların en çok para ödülü kazanan 4. tenisçisi.
- 1997 Avustralya Açık şampiyonluğuyla tarihin en genç Grand Slam şampiyonluğu ünvanı. Yine aynı tarihlerde 1 numaraya yükselen en genç oyuncu oldu.
- 1997-2001 yılları arası tam 209 hafta 1 numara kaldı.

Yukarıdaki kısa ama görkemli kariyer Martina Hingis'e ait. Gönül onu bu başlık altındaki bir yazıda görmek istemezdi elbet, fakat ne yazıkki 2002 yılında vuku bulan ve gitgide kronikleşen o bilek rahatsızlığı sebebiyle 2006 yılına kadar kortlardan uzak kalmıştı kortların prensesi. 2006'da oynadığı Avustralya Açık çeyrek finali, eski günlerine dönme sinyalleri vermişti belki ama bir daha o parlak oyununu oynayamadı. Son olarak 2007 yılı sonlarında, doping testlerinde kokain kullandığına dair bulguların çıkması sebep gösterilerek 2 yıl kortlardan uzaklaştırma cezası almıştı. Bu karar üzerine sert çıkış yaparak tenisi bıraktığını açıklamıştı Hingis.

Son kısımda biraz hissi davranmak istiyorum. Yaklaşık 20 yıldır tenis izlerim, popüler olan olmayan bir çok tenisçiyi sevdim, hayran oldum ancak sadece 2 idolüm vardır. Bunlardan biri Martina Hingis'tir. Diğeri ise biraz garip olacak belki ama bu camiada pek adı sanı duyulmamış Alberto Berasategui'dir. Bunun neden böyle olduğunu ayrı bir başlık olarak post etmeyi tercih ediyorum ve dönüyorum Hingis'e. Profesyonel olduğu 14 yaşından henüz bir sene önce gençlerde şampiyon olduğu Wimbledon'da gözüm takıldı ona ve bir daha da hiç ayrılamadım. TV'de maçını görüp te çılgınlar gibi sevindiğim, heyecanlandığım başka şahıs yoktur. O benim için idoldür. Power tenisin camiaya bomba gibi düştüğü (bknz. Williams kardeşler) yıllarda şampiyonlukları domine etmek, 4 sene kesintisiz 1 numarada kalmak her babayiğidin harcı değil. Her an çirkefliğe dönüşebilecek sempatik tavırları, saha içi ve saha dışı şımarıklıkları, rakiplerine kortu dar edecek oyun zekası beni ona bağlayan etkenlerden. Tenisin sadece iyi servis ve kol gücü olmadığını, oyun bilgisi ve öngörüsünün akılla birleşip nasıl fantastik sonuçlar verdiğini gördüm hep onun oyunlarında. Haziran ayında Liverpooldaki bir turnuvada boy göstereceği söylentileri dolaşmakta ajanslarda. Ama tüm bunlar içimdeki burukluğa bir nebze şifa olamıyorlar. Doyamadım onu izlemeye, doyamam da. 2 numaralı fotoya bakar bakar dururum artık, elindeki ayıcık ile özdeşleştirip kendimi...

anekdot: WTA Tour'un son 30 yılın en önemli maçı seçtiği, Hingis'in Steffi Graf'la oynadığı o efsanevi 99 Fransa açık finalini unutmak mümkün değil. Biraz nostalji ile bitirelim.

2 yorum:

Flying Dutchman dedi ki...

Graf'la oynadığı finalden sonra hi ç alışamadım Hingis'e, annesinin antrenörü olmasında büyük payı var bunun. Başka bir hocayla çalışmalıydı, zira anne disiplini ile hoca disiplini arasında çok büyük farklar var.

Ahmet Bozada dedi ki...

@flying dutchman

haklısın. O final maçından sonra hemen annesine koşup omzunda ağlamıştı. Anne babadan antrenör olunmasına karşıyım ben de.